25 Kasım 2010 Perşembe

Kapris ve Meditasyon..


Geçen  hafta kapris günümdü. Yalnız bırakıldığım için bütün hafta içimde biriktirdiğim siniri ,Pazar günü azda olsa dışarı salabildim bu sinir bozucu tavrımı ama tamamını değil yinede…

Bayramı mı evet o kısmen bana uğradı, bol bol kitap okudum iç huzurum için, sonra dinlendim. Gittim arkadaşlarıma kafa dağıttım, içtim kahvemi falıma baktırdım.
 Ne mi dedi Sema ablam: Hafif neşeli-bebeğimm sıkılmışsın sen (ki gerçekten böyle konuşur) sonra başladı sıralamaya.
Sevmediği halde baktı falıma, çünkü beni severçok,benzetir kendisine ama cismen değil…

Bakıp da bilince bir insan ‘rahatsız edilirmiş’ ben hiç olamadım onlardan tabi. Ama bende bakıyorum fallara. En çok gördüğümse kuşlar, yollar, öpüşen insanlar… 

 Baktım ki bu iyi tavrım sadece fallarda her daim var, bende aldım elime bir Meditasyon kitabı 'Zihnimi rahatlatma' yoluna gittim.

Teknikte söylenen şey:
Bir dakika boyunca yalnızca tek bir şey düşünün. (bu arada o kadar verdim ki kendimi bu işe otobüste dahi okuyorum). Hah 1 dakika mı, dedim ben bu alıştırmayı burada bile yaparım çok kolaymış.
Ne mi oldu?
Aman tanrım zihnimin içinde binlerce damlacık var ve bunlar birleşip koskoca bir ‘Derya’ oluşturuyor. Bir türlü tek bir düşünce de kalamıyorum.
Oysa benim düşüncem tek bir şey olacaktı o da ‘Otobüs’ sadece otobüs. Ben yolculuğu düşündüm, yanımda ki ağır parfüm kokusuna kaydı zihnim, vitrinde ki elbiseyi gördüm ( çok güzeldi..), yandaki mağazanın ışığı pek bi göz alıcıydı.. Bunların hepsini 1 dakika içinde düşündüm ve belki daha fazlasını da. Sokakta karşıdan karşıya geçen teyzeyi saymadım meselaJ ve ben sadece otobüsün içinde oturup zihnimi dinlendirecektim. Zihnimdeki düşünceler pek bir kalabalık hepsini bir türlü tek bir klasörde toplayamıyorum, bir düşünceden diğerine geçiş pek bir hızlı. Hele tek bir düşüncede kalmak ne kadar da zormuş, oysa bende düşünceler birbirini takip ediyor…
Bu kaprisleri yenmenin bir yolu olmalı,  Meditasyonla yaşamın akışındaki küçük kusurlara ve yanlışlara olumlu bakmayı öğrenebileceksem eğer bu kaprisi de dizginleyebilirdim. Ama bazen insanın sinirlerini çok fala bozan yaşam alanınıza müdahale eden insanlar oluyor. Bunları yenmenin elbet bir yolu vardır bende okumaya ve aramaya devam edeceğim…

23 Kasım 2010 Salı

22 Kasım....

Uzun bir bayram tatilinden sonra, ki bu tatilde bol bol kitap okuyup evde dinlenmekten başka neredeyse hiçbir şey yapmadım. O yüzden aslında yazacak çok da bir şeyim de yok.Ama bugün asıl yazma nedenim benim için bu günün çok özel olması.

Bundan yıllar önce 21 Kasım’da Annecim dünyaya gelmiş.Ama asıl hikaye bundan yıllar sonra başlıyor… Kendisine doğum günü hediyesi olarak 22 Kasım’ da çakır gözlü bir doğum günü hediyesine verilmiş ki adı Dilek olur ve kendisi benim ablamdır.Soğuk ve karlı bir Almanya gününde doğmuş olsa da aksine bana göre oldukça sıcak bir insandır, herkes aynı fikirde olmayabilir, bilinir ki Akrep kadını zordur ve oda zor bir Akrep'tir. Oldukça şanslıyım bu konuda sanırım çünkü ablam benim hem annem, hem can yoldaşım, hem arkadaşım, hem sırdaşım,dostum,en yakın arkadaşım kısacası bir çok vasfı onda birleştireceğim hayatımdaki en önemli kişilerden biri.

Evet bazen birbirimize kızsak da, sinir olsak da onsuz bir hayat düşünmesi benim için oldukça zor. Ayrıca insanın arkasını sonsuza kadar yaslayabileceği birine sahip olması çok güven verici. Ne yaparsam yapayım biliyorum ki ablam her zaman arkamda olur. Küssem bile ,normal bir arkadaşımla barışamazken, onunla hiçbir şey olmamış gibi yine her şeyi dost kıvamında konuşabiliyorum.
Bazen onu çok sinir etsem de, ki keza oda beni çok sinir ediyor ( aramızda kalsın burası)  yine de o olmadan sanırım tam olamam. Bugün ki insan olmam üzerinde kesinlikle büyük etkisi var.

Ama hep hatırladığım nedense zor zamanlarımız.İzmir’e ilk geldiğimiz hiçbir yeri bilmediğimiz o iğrenç bekar evimizi, ki ablam bunu okusa bana çok kızar o bir kaç ayı o yaşamamış sayıyor:P
E tabi başkasının sana tuttuğu eve gelirsen ve senin isteklerinden çok uzak olursa hatırlamak istemezsin. Ama ben hep hatırlamasını seviyorum. Sabah yataktan kendimi zorla attığım anları okula zorla gittiğim ama yine gittiğim, alışamadığım ''ama şu an çok sevdiğim'' İzmir’e tutunmak için dostlarıma yazdığım mektupları hatırlıyorum. Sonra o şirin bol ışıklı diğer evimizi hatırlıyorum ablamın heyecanla gelip ''sonunda süper bir ev buldum taşınıyoruz'' dediğinde yüzündeki mutluluğu hatırlıyorum. Çok güzel zamanlarımızı geçirdiğimiz o sıcak 3 katlı apartmanı artık göremesek (yerine dikilen kocaman apartmandan dolayı) de hiç unutmuyorum…
Taşınmalarımızı, zor zamanlarımız da birbirimize hep yardımcı olduğumuz anları her daim olmasa da artık tebessümle anabiliyoruz. Hatta bazı hatıralarda oldukça gülüyoruz garip ama bizi üzen şeyler birer tebessüm olarak kalabiliyormuş…

Yaşarken oldukça zor gelen şeyler sonrasında siliniyor, aslında o zamanlar ne kadar zorken iki kızın yaşaması şimdi oldukça kolay ve bir o kadar da eğlenceli. Ama biz bu zor anları birbirimize güvenerek ve destek olarak atlattık. Hala ablamın kenesi olarak yanında yaşamak bazen zor olsa da sanırım buradan taşındığım zaman oldukça üzüleceğim, çünkü sesler anılar benimle gidecek ama devamı çok sık olmayacak….

Evet az kalsın tatilde bir Bonsai alıyordum ama son anda vazgeçtim, neden mi? Çünkü iyice araştırmak istediğim hangisi bana uygun diye öyle körü körüne almak istemedim. Çünkü benim kadar küçük olsa da benim içime sinen bir şey olmalı…

  

16 Kasım 2010 Salı

Ufak bi bakış...

İş dönüşü eve giderken, otobüsten sürekli dışarıyı izlemeyi sevmiyorum,arada kitabımdan kafamı kaldırmayı ve eğer görebiliyorsam denizi izlemeyi seviyorum.Hep bilsem de ışıkları her gördüğümde 'içimden' ,''Aman Tanrım ne renkli gece''nidasını atmayı seviyorum.

Kuyruğu kesik bir kedi gördüğümde genelleme yapmayı seviyorum, neden bu kadar çok kedinin kuyruğu kesik ve kim keser bunları diye!..

Karşıyaka’ya girdiğimde Dost Çiçekçiliğin önünden geçerken rengarek çiçekleri ya da sadece yeşil yaprakları görmeyi de seviyorum.Çünkü her seferinde hala alamadığım bonsailere üzülüyorum..

İskeledeki kocaman saati görmeyi sevdiğim gibi bunların hepsini bir bir seviyorum.. Bana ne kadar çok zamanım olduğunu hatırlatıyor, diğer taraftan yapmayı istediğim ne kadar da çok şeyin olduğunu ve bu zamanın ne kadar da az olduğunu...